24 Mart 2012 Cumartesi

Bosch Ankara

aynısın. izmir'e vardık, inanılmaz sıcak. cumhuriyet mitingi var bir de, her yerde türk bayrakları. mitingde fenerbahçe formamız ve türk bayrağımızla boy gösteriyoruz. şehir kalabalık. çok kalabalık. stada girmek için çok debelendik zira bizim gireceğimiz kapı üç kere değişti, en son trabzonspor taraftarları oradan girecek dendi. neyse 1-2 saat o sıcakta, elimizde sürekli değişen su şişeleri ve siyah poşet içindeki 3 kilo erikle stad çevresinde turlar attık. (siyah poşet içindeki erikler önemli zira su şişelerinin kapaklarını güvenlik gerekçesiyle alan polis amcalarım eriklerime dokunmadı.) Bosch Ankara herkesin nefeslerini tuttuğu, o penaltı atışından önce gözümü kulağımı sıkı sıkıya kapatmıştım. korkuyordum çünkü, zaten sevinçten çıldıran insanlar olmadığını fark edip hayata döndüğümde o kadar afallamıştım ki babama dönüp " baba bir şey yap , çabuk yap ama çabuk " diye yalvardım. (bkz: babayı super kahraman sanmak) ama yaptı, inanıyorum. tanımadığımız insanlarla kucaklaşmamızı sağlayan, ülkenin bambaşka yerlerinden yollara dökülüp gelen bir çok insanın tanışmasını ve hala görüşmesini sağlayan, o takım için orada bulunan hiç kimsenin hangi siyasi görüşü savunduğunun ya da dine mensup olduğunun bir öneminin olmadığını çocukluktan öğretendir fenerbahçe. bu ülkede komşular, arkadaşlar, akrabalar, kardeşler birbirine düşman olurken belki acı da olsa bir takım sayesinde bir arada olunabildiğini, aslında bunun ne kadar kolay olduğunu göstermiştir. bu yüzden işte sevmekle başlayacak her şey, dünyayı güzellik kurtaracak. yani benim için türkiye kupası.. da ne ki? hiç de merak etmiyorum ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder