17 Nisan 2012 Salı

Çeşme Demirdöküm Servisi

annemin anlattığı masalları bile bölerdim, uyuyacağım yerde "hayır öyle değildi, yanlış anlatıyorsun" diye araya girerdim. doğrulara bu kadar bağlı mıydım? ah takıntılarım... yani uyku ben küçükken de uğramazdı yanıma. sonradan insomnia'yla tanışanlardan değilim. hala hatırlıyorum uyuyamadığım gecelerde babamın "100'e kadar say, sonra uyursun" deyip kapımı çekip çıktıktan sonra, 100'e kadar sayıp, yanına gidip "saydım, uyuyamadım, şimdi ne yapayım?" deyişlerimi... doğuştan depresifim hatta. anaokulunda çekilmiş bir vesikalığım var, sanırsın fotoğraf çekilmeden önce 4 saat işkence etmişler öldürmekten beter etmişler. ağlaya ağlaya şişmiş gözler, ağlamak için en ufak bir sebep yokken. neye ağlamışım o kadar? hayatla alıp veremediğim neymiş ki daha o yaşta? neden bu kadar erken yaşamak istemişim acıları? sonra geleceklerden mi korktum acaba? sezgilerim kuvvetlidir. ama bu sezgiler, ağlamalar o acıların gelmesine engel olmadı ki... olamadı. Çeşme Demirdöküm Servisi hiçbir şey tam olarak mutlu edemedi beni. tek çocuktum, mutlu büyütüldüm. yani öyle olmamı istediler. çocukluk dönemim aile tarafından mutlu edilmeye çalışılarak geçti. mutlu bi çocukluk geçirmedim, çünkü ben mutlu olmayı bilmem. anlıktır benim mutluluklarım. abuk subuk üzülürüm, ağlarım. oldukça mutlu olmam gerekirdi. olamadım. neden mutsuzluğu seçtim? annem hala "sen mutlu olmayı bilmiyorsun" diyor. artık olmak için çok geç zaten ya, öncesinde derdim neydi acaba? mutsuz olmak için milyonlarca sebebim vardı. ama bunların arasından biri sıyrıldı. "ulan bunlar da bir şey mi?" dedi. hayatımın ortasına oturdu. "kanser beni kanser etti" dememe az kaldı, biliyorum. olduğumda cümlem hazır işte. sanki baştan belliydi tüm hayatım boyunca acı çekeceğim. sanki geleceğimi görüp ağlıyordum küçükken. acılar acıları çağırırmış. artık tünelin sonundaki ışığı göremiyorum, ama bir tren geliyor; ondan eminim. hızla geliyor. gelmese?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder