geçen cumartesi günü çıkayım bi dışarı yürüyeyim dedim. anne ben çıkıyorum dedim, nereye oğlum, bende bilmiyorum çıkıyorum gelirim 1-2 saate dedim, iyi geç kalma dedi. çıktım dışarı taktım kulaklığı. arka fonda leonard cohen-the best of leonard cohen 7. şarkı the famous blue raincoat'tan başladım albüme. o ara da hafif yağmur çiseliyor. yürüdüm yürüdüm. ben yürüdükçe ayaklarım hızlandı bi saat sonra otoyola çıkmışım devam ediyorum. dedim gideyim bakayım ne kadar daha gideceğim, pakette son 4 tane djarum black kalmış ölçülü içiyorum. sonra düşündüm lan dedim ne diye çıktım ben evden bok mu vardı. onca yolu yürüdüm. sonra anladım ki konuşcak insan yok.
bu yürüyüşün sebebini buna bağladım boş boş yürümenin başka bir manası olamaz. aşık değilim, depresyonda değilim(?), bi yakınım filan ölmedi, para sorunu desen, o da yok denecek kadar az(isteklerin sınırı yokta, genelde yetiyor meret), e dedim amına koyayım niye böyle yaz günü boş boş çıkıpta yürüdüm 7-8 kilometre taa otoyola çıkmışım. sonradan farkettim insanlarla konuşmayı sevmiyorum. insan görmüyorum bi çoğunu çünkü. bana kızarlar egoistsin hep haklı görüyorsun kendini cartsın curtsun diye. ama hiç yağcılık yapmam yüzüne söylerim bi kimsenin ne diyeceksem. ondan herhalde insanların çoğuyla konuşurken sıkılıyorum. bayıyor beni. gerçi konuştuğum insanda da huzur bırakmıyorum ki. durmadan bi dalga geçme. vs. sonra kızıyorlar bana ne dalga geçiyorsun, bilmem ne bilmem ne diye. tıkırdatıyor dimi elini kolunu mesela sinir oluyorum yapma diyorum bozuluyor sonra. napalım sorun bende demekki. gerçi konuşmak istediğimle de gayet düzgün konuşuyorum ama. konuşcak yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder