6 Şubat 2012 Pazartesi

Behzat Ç dizisindeki akıl almaz hata

henüz seyredebilme fırsatı bulamadığım dizi... ancak hayranları için elime ulaşan bilgileri paylaşmak isterim... efendim derler ki, bu hafta salı günü bursaspor'un maçı nedeniyle behzat ç'nin yeni bölümü yayınlanmayacakmış... yeni bölümü merak edenler, 14 aralık salı gününü beklemek zorunda... öte yandan sözlüğün gazına gelip dur lan ne varmış şu dizide bide biz seyredelim diyenler için de, ilk 10 bölüm 4 aralık'tan itibaren geceleri star tv'de peşpeşe verilecekmiş... cuma günü akşamı ilk bölümden itibaren indirip izlemeye başladığım, az önce ise işi kaytararak 11. bölümü izlediğim, erdal beşikçioğlu'nun oyunculuğu önünde saygıyla eğildiğim bir mükemmel dizi. olmuş la bu.. valla olmuş billa olmuş... behzat ç. ile ebesinin amına da gidilir, selim pısırığıyla ölene kadar taşşak da geçilir, bu diziyi yayından kaldırmak gibi bir gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunursalar eğer o star tv kumandalardan silinir. şimdi git la bana bi çay getir.. sırıtma laa, çakıcam bi tane... ulen benim bilmediğim birşey mi yaptı bu adam ekşiçilere, bu ne yalakalık, herkes bayılıyor bu adama ve dizisine . reytinglerine bakıyorum yerlerde. kosebası kahvehanesi gibi dizi ve kahramanına saçma sapan luzumsuz bir hayranlık. tamam adam iyi oyuncudur,iyi dizidir belki ama bu kadar yalamanın manası ne? ben ankara'nın, en çok behzet ç. sini sevdim.. ve aynı zamanda, behzat ç. nin de ankarasını.. 11. bölümün başlangıcı, benim türk dizileri içerisinde, bugüne dek izlediğim en manyak şeydi.. her bir kelimesini ergen veletler gibi duvarlara, sağa sola, sırama falan kazımak istedim. başa alıp alıp yeniden izledim. behzat'ın kaosları, yalnızlık korkusu, pişmanlıkları, isyanı, tutunmayı her şeyden çok istemesine ve içteniçe hayata yalvarmasına karşın, tutunamayan olmayı kabullenmenin rahatlığına, rehavetine kendini bırakıvermesi.. gökyüzünde yükseklerden, ince ince bulutların içinden, çok yavaşça, ağır çekimde düşen bir adamın, belki bi noktada bir yerlere tutunabilir diyen gizli umuduna şahit kılıyor bizi behzat ç. hem meteorolojik olarak hem de tüm karakteriyle başlı başına soğuk bir şehrin, bu soğukluğunun dahi gerçekliğini, samimiyetini bize sevdiriyor behzat ç. sanki o şehir, behzatın ezeli düşmanı.. birbirlerine sonsuz saygı duyan düşmanlar vardır hani yenişemeyen.. ankara ile behzat öyle.. ne iyi-kötü kavgası var bu dizide ne de suçlu-suçsuz çekişmesi.. iradeler, beklentiler, umutlar ve akıp giden bir gerçeklik ve samimiyet çekişmesi var.. gerçekler, umutları yeniyor bazen.. bazen de, umutlar gerçekleri dövebiliyor.. biz hangisinin tarafını tutsak bilemiyoruz.. ama bildiğim bişey var ki.. gerçekten ama bak. bu dizi yayından kalkarsa, gidip kapısında, elimde pankartımla.. gereken tavrımı koyucam... 11.bölümün en etkileyici sahnesi final kısmıydı bana göre. behzat'ın bir anda kızının intihar ettiği yerdeki kamerayı farketmesi, o an gözlerinin dalıp gitmesi, arkadan gelen gizemli adam ve orada görüntünün donup pilli bebek'ten siyah beyaz'ın girdiği an muhteşemdi gerçekten. bir şarkının sözleri ana karakterin ruh haliyle bu kadar uyumlu olabilirdi. sanki behzat için yazılmış bir şarkıydı. atakule'ye çıkarken asansörde sarıldığın sevgilin, sıhhiye köprüsü'nün altında alelacele yediğin döner bazen. dikmen'in dik yokuşlarını tırmanmaktır... kızılay'da takım elbise deneyip arkadaşının fikrini almaktır. soysal'da kuyumculardan yüzük bakmaktır sevdiceğe... yıkım ekiplerine lan'lı lun'lu konuşma deyip taş atmaktır bazen. sakarya barlarında demlenmektir, neşet ertaş dinlemektir. merhaba şule bennn diyen sevimli odtü'lüyle tanışmaktır. ... ... kısacası angaradır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder